Medyanın, Yabancı Düşmanlığına Etkileri İncelendi…

Sakarya Üniversitesinin öncülüğünde düzenlenen Sakarya Belediyesi ve ABD Büyükelçiliğinin de katkı sunduğu  “Dünya’da ve Türkiye’de Medya’da Yabancı Düşmanlığından Nasıl Kaçınılır?” konulu atölye çalışmaları sona erdi. Türkiye’nin 81 ilinden bu atölyeye katılım gösteren basın mensupları ile “Yabancı Düşmanlığı ve Etkileri, Dünya’daki Yabancı Düşmanlığına Karşılaştırmalı Bakış Açıları, Türk Medyasında Yabancı Düşmanlığının Durumu, Medyada Yabancı Düşmanlığı Nasıl Önlenir?, Göçmenler ve Mülteciler Hakkında Raporlama ile İnsan Hakları Gazeteciliğine ve Barış Gazeteciliğine Giriş” konuları ele alındı.

Atölye çalışmasının ilk gününe katılan Sakarya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Savaşan, Türkiye’nin kültürel değerlerine yakışır bir şekilde, dünyaya örnek bir yaklaşımla, savaştan kaçanlara yardım ettiğini vurgularken, “Türkiye olarak mübadele sürecinde Türkiye’den ayrılan olduğu gibi, Türkiye’ye gelenler de oldu. Dolayısıyla biz göçmen almaya şu ya da bu nedenlerden dolayı alışık bir ülkeyiz. Fakat tabi ki bu son göç dalgası, güneyimizdeki durumlardan dolayı çok hızlı ve ani bir şekilde oldu. Birkaç yıl içerisinde çok sayıda insan Türkiye’ye geldi, gelmek zorunda kaldı. Bu tabi ki çok hazmedilmesi kolay bir durum değil. Bazı illerde Suriyeli mevcudu yerel halktan daha fazla oldu. Amma velakin ben gelenlere de onları karşılayanlara da çok teşekkür ediyorum, zira ikisi de kolay bir durum değil. Göçmek mi zor, yoksa göçmeni kabul etmek mi zor? İkisi de zor! Bu sebeple hem gelenler büyük bir teşekkürü hak ediyorlar ki birçok zorluk içerisinde bunu yönetebildiler; hem de karşılayanlar olarak biz Türkler büyük bir teşekkürü hak ediyoruz. Çünkü bu kadar büyük bir hareketliliği, ancak böyle hoşgörü sahibi bir millet böyle karşılayabilir. Fakat yakın zaman dediğimiz süre içerisinde bu çok güzel giden duruma yönelik ‘acaba’ların arttığını görmekteyiz. Bu durumun Türkiye’ye yakışmadığını ve geçici olduğunu düşünüyorum. Çünkü Türkiye’de aklı selim galip gelecektir” derken, insanların zor durumda kalması dolayısıyla Türkiye’ye gelmesini, Türkler hoşgörüyle karşılamaya devam edeceğinin kaydetti. Proje Koordinatörü Sakarya Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü  Dr. Öğr. Üyesi Nesrin Kenar, tüm Dünya’da yabancı düşmanlığında bir artış gördüklerini belirttiği açılış konuşmasında, “1990’ların başında Batı Almanya’ya ve daha sonra da Türk ailelerin evlerine yönelik gerçekleştirilen saldırılar yapılmıştı. Amerika Birleşik Devletleri’nde özellikle 11 Eylül olayından sonra İslamafobi, Müslümanları terörist gibi görme, Ortadoğululara karşı yabancı düşmanlığı, ayrımcılık, Meksikalı ve Latin göçmenlere yönelik yabancı düşmanlığı tutumlarını görüyoruz. Türkiye’de de yavaş yavaş bu tür yaklaşım savaştan ve kaostan kaçan zorunlu göçmenlere yönelik söylemlere dönüşmüş durumda. Elbette yabancı düşmanlığı ile nefret suçu aynı değil. Ancak örtülü yabancı düşmanlığının bile hem bireyler hem de toplum üzerinde sinsi bir etkisi olabilir. Biz, medyanın önemli bir güç olduğunu ve bu gücün yabancı düşmanlığına etkilerini incelemek istedik. Atölye çalışmamızın nedeni konferans ya da eğitim değil. Karşılıklı görüş alışverişinde bulunacağız. Türkiye’nin dört bir tarafından gazetecilerle hep beraber bir farkındalık oluşturacağız” diye konuştu.
İngiltere ve Fransa’da akademik çalışmalara imza atan, “İnsan Hakları Gazeteciliği” kitabının yazarı Dr. Ibrahim Seaga Shaw da, “Ben hem gazeteciyim hem de mülteciyim hikâyenin her iki tarafında da yer alma şansım oldu ve oldukça zorlandım. İngiltere’de bulunduğum yıllarda basın medya ve bunun aktörlüğünü yapan gazetecilerin mülteciler ve göçmenlerle ilgili algılarının son derece olumsuz olduğunu gördüm. Ve yapmış olduğum tüm taramalarda özellikle mülteciler ve göçmenlerle ilgili haberlerin hep bir yabancı düşmanlığı unsuru barındırdığını ve son derece olumsuz bir gösterme şekli olduğunu gördüm. İngiltere’de basın ve medyada yabancı düşmanlığının önlenmesi ve hoşgörü arttırılmasına yönelik konuları kaleme aldım. Çalışmalarım sırasında kendim de bir mülteci olma hasebiyle sürekli olarak toplumun içinde bulunduğum ev sahibi toplumun düşünce yapısını anlamaya çalışıyordum. Gazeteciler bilinçli veya bilinçsiz şekilde çoğu zaman bir ötekileştirme planının veya politikasının parçası haline gelebiliyor. Bu ötekileştirme sadece kendi söylemleriyle veya kendi yazdıklarıyla sınırlı kalmıyor. Toplumun geneline bu algı yayılıyor” dedi.
Hindistan’tan katılan Gazeteci Aktivist Tabeenah Anjum ise konuşmasında, “Bizzat yabancı düşmanlığının olduğu, bizzat göç ve mülteci varlığının olduğu bir bölgede gazetecilik faaliyetlerini yürütüyorum. Elbette bizler gazeteci olarak yerinden yurdundan edilmiş, evsiz bir çaresiz bırakılmış kişiler hakkında yazmaya ve onların savunuculuğunu yapmaya devam edeceğiz. Bu insanlar keyifleri için ülkelerinden ayrılmıyorlar. Maruz kaldıkları durumdan kurtulmak için göç ediyorlar. Benim yaşadığım bölgedeki göçmenlerin yaşamış olduğu yerleşim alanlarını gördüğünüz zaman o evsizlik hissinin, evsizlik olgusunun ne olduğunu tam olarak görebilirsiniz. Gazeteciler ve toplum bu durumla empati kurmalıdır” ifadelerini kullandı.

Leave a Reply

Your email address will not be published.